HOKKÂ — BÂZ
Ol hokka-dehen turra-i tarrâr ile oynar
Tiryâk-i lebin satmağiçün mâr ile oynar
I.
Hayrâtı hayr'a yorulmayacak neçe metin ithaf ile müsemmâ edilip lirizmin içten pazarlığına hebâ edildiğini okumaktayız.
Yazanı bir kefede yazılan bir kefede olsa dahi paha biçilen kült şaire ithaf sebebine alâka kuramamaktayız.
Zihin ise hem tartıp hem de değerine isnâd ile alâkaya muallakdır.
Hikâyattır...
Vaktiyle hayr olsun kefede deyip helâ yaptıran hasenât sâhibi, mârifetini sâhibü'l-hayrat olanın fevkinde bilip târih düşürme âdetine teveccüh eylemiş. Ehline varıp; "Parası ne ise veririm!", sözünü hüküm kılınca - şairin sözü kılıç olmuş:
"Kadın yapdı kademhâne
Kazûrât kalmaya tende
Gelen sıçsın giden sıçsın
Sıçam hayrâtına ben de"
II.
Dil'inm varlığı - us çün don biçmek keyfinden ziyâde yazını kabuğundan ayıran yaranın ârzûsu.
III.
[İmtaş / gekağıt / nmakas]
İmge - disipline ait değil, dile ait nesnelleşme kavkısı.
Edebiyatın okuma yönteminin kazanımını da sağlayan tekâmülünü bilimsel eyleyen göstergelerin imge bileşkesi; makasın açılan bacaklarında sayfayı yırtan velâkin taşta ezilen anlam yumağında okunan gövdesi.
IV.
[Tragoidia üzere]
Sanatın teknik olanaklarını insanın paslanmaz elinden alan yapay zekânın, sanatın salt olanını insânî kıldığı muhakkak.
V.
[sen / are / you]
İstisnâlar kāideyi güçlendirir - Sinemacıların görgü, kültür ve terbiye kazanmaları uğraşlarından halâs; varlığına dair bizi iknâ çabalarını afişe ettikleri kültür fragmanları ya da felsefe ve şiir başat olmak üzere imkânlarından yararlandıkları disiplinleri okumaya sunma izzetinden öte izleyicinin okuduklarını çağırma kurnazlığı taşıdığı muhakkak.
Yazının üstdile varan disiplinler edindiği değin sanatın kendine has teknik olanakları meslekî öğrenim kıldığı da muhakkak.
Muğfel olan ise teknik imkânlarını cehlinden kullanışlı sanmaları - figurant.
VI.
[Altı üstü Yazı için Tura Söz]
Kâr amacının ‘aslan payı' kaygı olmasından ziyâde, edebî metin ya da yaygın bilimsel yayın dışında başkaca çevirilerde yönelimin, sağlaması ile ciddiye alınmayan bilâkis derdini anlatacak kadar ‘çeviri'si yapılan ‘iş' ile geçiştirme olduğu aşikâr.
Kaldı ki izleyicinin geneli o an'a ait eylemin ‘çeviri'sine odaklanma sebebi dâhi görmez. Eylemin, cümlenin vitamini ile hareket ettiği altyazılarda çok kez kesilip atılmış kabuk kelimeler kararırken film şeridi gibi görülür.
İzleyicinin mısır ikrâm eden cümlesi mi?
Charles Baudelaire ya da William Shakespeare okuyacaksa çeviri önemli olabilir de Andrey Arsenyeviç Tarkovski ya da Ernst Ingmar Bergman izleyecekse, senaryo ile altyazının üç aşağı beş yukarı aynı laflar olduğuna kanaati kâfidir.
Gösterim - cambaza bak...
VII.
El elin eşeğini türkü çığırarak arar imiş.
Kitap tanıtıcı yazarları, bulduğu kitapları bize aratmak ister, ıslık dili döndüğünce; şarkısı dillere destan:
"Bir romanda okumuştum buna benzer bir şeyi
Cildi parlak kâğıt kaplı, pahalı bir kitaptı"
Doğan'a yavrusu Edgar Allan Poe kritiği görünür!..
VIII.
Edebiyat ve Toplum üzere devirdiğimiz yüzyılın neşriyatı âr eylemiş idi: Tomurcuk ifâde ile şiirin sabahına uçuk çıkardığı gecede roman, dudağını ısırarak dinleyeyazan yazın türü idi.
IX.
Henry James tümcelerinden sökün neçe paragrafı sağalttıkça bir vakit köy yolunda rastlaşır, bastonu ile çizdiği toprağa bazı sözlerimizi gömeriz umudunu besledim - acı su ile...
X.
Henry Miller metinlerinin poetikasını, yazarın ölümsüzlüğü değil ‘la petite mort' nazariyesi celbetti.
XI.
[Dil Altı Kara Mizah: Fahri Celâl Göktulga üzere]
Fular bağlamak şartıyla ama o da ses tellerini üşütmemek kaygusundan neçe metinlerin evvelinde durur yakası açılmadık tümcelerin mürekkebi ile önü kapanmayan ifâde alayı
- cümbüş eder işiten yârenlerine.
Kıyâmı kabul kıyâs bir literatürün sınırlarında veyâhut barış zamanlarında tüttürülen çubuğun boğdurulduğu hokkanın karnını şişiren iştahında aynı hikâye vukū bulur: Ninnisi, kundaklanan ana dilinin bağrını açar
- ki, hâlâ, genzini yakar ilk nefesi...
XII.
Cem Akaş - anlatı için Türkçe kök hücre.
XIII.
Şiirden düzyazıya, Salâh Birsel'de ironinin ölçüsü anlam üzere kikirik değil kendisinin anlaşılmadığı üzere âvâze.
XIV.
Sesine şiir göyneğini giydirdiği metinlerin ve de icrâ ile heveslerinin boşlukta yankısı - ‘es için gamlı provası vardı.
"Ernst Jandl - duydun mu?", demiştim dostuma,
"Evet okudum.", demiş idi,
"Hayır duydun mu?"
Ernst Jandl - Kuş Diliyle öpüşür bir borazan...
XV.
[ibnü'l-vakt René Karl Wilhelm Johann Josef Maria Rilke üzere]
Doruk şairlerin rûhlarının bir ifâde kavkısı da vaktin çocuğu oluşlarıdır.
Şiirin doruğunu bu kaf hurûfunun seyrinde hizâlayan ise soyutlama yetisinde çatlayan incirin sîretine mukābele eylediğidir.
XVI.
[Stéphane Mallarmé Durakları] {ndan}
Şiir, gerçek olmayan yalanı, susku kāideleri ile inşâ etmiştir.
XVII.
Stéphane Mallarmé ve Yves Bonnefoy ile Cenâb Şahâbeddin'i de Türkçe söyleme murâdımın bana öğrettiği yollara ayrılan bahçe bereketinde arı dillerinin petek bilir bal bilmez mârifeti.
Stéphane Mallarmé ve Yves Bonnefoy için lugāt çilingirinin kifâyeti, sûsen masallara açılan dillerin izâfiyeti.
Cenâb Şahâbeddin'in dil içi çevirisi üzere kalemin çizdiği seslerin kelâma vardığı bir ifâde idi: Fransızcanın [yazılan] da şairlerin de [yazan] doruk olduğunu biliyordum da çevrileceği dilin de doruk olduğunu bir başka şairin diliçi çevirisine ihtirâmı gerekti.
Okuyayazmak yazımı üzere hurûf edâ; yazdıklarını okumanın, okuduklarını yazmanın gözetmesi.
Safdil okurun, Türk şiirinin yüceliği üzere paylayan kısıtlı kasık kasıtlarını değil "yenilgi yenilgi büyüyen" dilin hemâvâzı - petek bilir bal bilmez ihtimamı.
XVIII.
Şiir - dil kendini düşünür...
XIX.
Şiirin hayvan yanı, tehlikenin mesâfe olması mıdır?
XX.
Sıkı şairlerin barbar görüldüğü bir zamanda o dilin coğrafyasına kefâret değil de dilin bildirişimine işâret olsa gerek ‘fall of Rome'.
XXI.
Yayınlamak yazdıklarını sır'lamaktır: Ayna Metin.
XXII.
[Figüran'sız Türkçe]
- Hiç mi yok ¿
- Alfred Joseph Hitchcock
- Ne var ne yok ¿
- ¿?
Hiç olmaz olur mu ¿
Hiç - değilse.
Hiç - yoktan iyidir.
Hâşiye: Hitchcock'a yavrusu Kuzgun görün'müştür...
XXIII.
[Martin Luther King]
Martı ile Lüfer King oynuyor
Deniz üstüne: İktisakatat.
XXIV.
[Hamâset üzere]
Vatandaş insan, horozlanarak da ülkesini çöplüğe çevirir.
XXV.
[Mecmûa-i tevârih] {den}
Tarih geviş getirmiş hayvan çak
Ölenlerin ağzından çıkmış çiçek
XXVI.
Kum, saat olmasaydı da ayna olarak da varlığı kendine kavuştururdu.
XVII.
İlk kitabımı nasıl yazdım bilmiyorum ama son kitabımı taşlar ve sopalarla yazacağımı bili yorum.
[HOKKÂ - BÂZ] {dan} 2020