Söyleşi

Şair Sezin Seda Altun ile Söyleşi

   İpek Yıldız       Mart 2025
Şair Sezin Seda Altun ile Söyleşi

Şair Sezin Seda Altun ile Söyleşi

  1. "Beethoven'in İyimserliği", yalnızca bir şiir kitabı değil, aynı zamanda derin bir duygu ve düşünce kozmolojisi sunuyor. Bu eserle yola çıkarken karşılaştığınız yaratıcı süreç, sizin için bir içsel keşif mi yoksa varoluşun bilinmez sınırlarını zorlama çabası mıydı? Bu yolculuk sırasında hem kendinizle hem de kelimelerle ilgili fark ettiğiniz en keskin ve belki de en sarsıcı hakikat ne oldu?

 

Beethoven'ın İyimserliği uzun bir yaratım sürecinin verimleri olan şiirlerden oluşuyor. İçinde daha evvel dergilerde yayımladığım şiirler olmakla birlikte ilk kez kitapta kendine yer bulan şiirler de mevcut. Yazma sürecimin uzun bir zamana yayılmış olması da göz önüne alınırsa bir içsel keşif denebilir, evet. Kitapta yaşamın bendeki izleri, sorgulamalarım, arayışlarım hepsini bulmak mümkün. Buna bir de toplumsal normların ve türlü dayatmaların çoğu zaman nefessiz bıraktığı bir kadın olarak mücadelemi ve duyarlığımı eklemek isterim. Lirik bir tarzın içinde üstü biraz daha örtülü kalıyor belki, fakat tüm ağırlığıyla orada. 

 

Kitabınızda işlediğiniz imgeler ve metaforlar, modern şiirin "minimalist" yaklaşımıyla bir diyalog içinde gibi görünüyor. Şiirlerinizde bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz: Söylemek istediğinizi daha az sözcükle mi, yoksa daha çok anlamla mı anlatıyorsunuz?

 

Şiirin bir yoğunlaştırma, fazlalıklardan arındırma işi olduğu ve insanlara, ilişkilere, doğaya, kısacası hayata ilişkin izlenimleri imgelerle dönüştürme ustalığını gerektirdiği muhakkak. Dolayısıyla imgeye yaslanan, bir yanıyla da yalın bir anlatımcılığı amaçlayan bir şiir kurduğumu söyleyebilirim. Bunlar birbiriyle çelişiyor gibi görünebilir ama bana kalırsa iyi şiirin yolu buradan geçiyor. Şiirlerimde bir hikâye olmasını, okura imgelerin kilidini açıp yorumlayacakları bir hikâye anlatmayı ve bunu yine şiirin imkânlarından sesten, ritimden, ahenkten, tekrarlardan yararlanarak yapmayı seviyorum.

 

Kitabınız yayımlandıktan sonra okurlardan gelen geri dönüşler, sizin için nasıl bir yankı uyandırdı? Sizi en çok şaşırtan ya da derinlemesine etkileyen bir okur yorumunda, şiirlerinizin bireylerin zihinlerine ve ruhlarına dokunarak yaşamlarına nüfuz ettiğini görmek, bu yaratım sürecinin sizin için ne kadar öngörülebilir bir boyutuydu? Şiirlerin, kelimeler aracılığıyla böylesine güçlü bir bağ kurabilmesini bekliyor muydunuz?

 

Okurla bağ kurmak, sanatsal üretim yoluyla duygusal ve düşünsel bir yakınlık tesis etmek muazzam bir şey tabii. Bu duyguyu ilk olarak şiirlerimi dergilerde yayımlamaya başladığım dönemde hissetmiştim. Okurlardan gelen mesajlar epey şaşırtıcı olabiliyor. Hiç ummadığım şiirlerin, okurda ummadığım duygusal tepkilere sebebiyet verebildiğini görüyorum. Bu bence yaratım sürecinin en güzel tarafı. Şiirin sizden çıkıp okurla buluşması, her bir okurun ondan kendince anlamlar, duygular devşirmesi paha biçilmez bir şey. Beni hayatta tutan, beni ben yapan bir eylemin, üstelik sıkıntılı ve sancılı bir eylemin sonunda birilerine ulaşmak, kimi satırların altının çizile çizile okunduğunu görmek çok büyük bir mutluluk elbette. 

 

İlk dizeden son noktaya kadar, sizin için şiir yazma eylemi bir ‘kendilik yaratımı' mıydı, yoksa var olanın derinliklerini yeniden biçimlendirme çabası mı?

 

Aslında her ikisi de. Geçmişten bugüne uzanan bir kendini kurma, hayatta bir tavır ve duruş var etme çabası... Var olanı yeniden biçimlendirmek deyince de çocukluğa gidiyor zihnim.. Dönüp dönüp kendimi kapısında bulduğum çocukluk. Nasıl anlatsam? Günler bazen bitmeyen bir koşu gibi geliyor. Bazen yaşamıyor da bir yerlerden aşağı yuvarlanıyor gibi hissediyorum. Bazen içimde çığlıklar büyüyor, ağzımı açabilsem ve dünyada tek bir sessiz köşe kalmasa diyorum. Böyle olunca da, yaşam bütün ağırlığıyla üzerime çöktüğünde yani, çaresizlik nedir bilmediğim, her şeyin güvenli bir akışla bir yerlere vardığı, sarsıntıların salımızı devirip bizi farklı yönlere savurmadığı, birbirimizin seslerini duymaya, sözlerini bütün dillerde anlamaya vaktimizin olduğu, her bekleyişin bir gelişle sonuçlanacak olmasının kati bilgisiyle birbirimize her gün daha çok sarıldığımız günleri, çocukluğu özlüyorum. Çocukluğun o koşulsuz sevgi ve güvenle kuşatılmış tutarlı dünyasını şimdiki zamanda kurma isteği yazma ihtiyacımı tetikliyor. Sürekli olarak ağrıyan, katılaşamadıkça en yüksek acılara dokunan, kopup gidemeyen, özgürleşemeyen, kendini yeniden var etmeyi her arzulayışında zincirlerini duyan ruhlar gibiyiz. İnsanız ve bize unutuşu getirecek nehrin suyundan yoksunuz. Şiire muhtaçlığım bundan.

 

"Zavallı bir sisifos her defasında" ifadesi, ‘Sanı' şiirinizde geçiyor. Bu sürekli çaba, şiirinizdeki içsel gerilim ve çözüm arayışıyla nasıl bir ilişki içinde? ‘Sanı' şiirinizdeki bu mücadelenin bir anlamı var mı?

Ben her şeye rağmen iyimser, ümitvâr bir insanım. Her durumda umudu diri tutmaya çabalarım. Bu çabam aslında hayatın zor, sarsıcı ve elbette sonlu oluşuna dair farkındalığımla ilişkili. Albert Camus Sisifos Söyleni'nde Sisifos'a tanrılar tarafından verilen cezayı trajik yapanın onun tekrar düşeceğini bile bile taşı çıkarmaya gayret etmesi olduğuna dikkat çeker. Yaşamın beyhudeliğinin ‘bilincinde' olan insan üzerinden saçma kavramını kurar. Sisifos kayasının ardından bakarken trajik durumunun farkındadır ve bu onun eylemini bir başkaldırı olarak okumamızı sağlar. Sisifos'u mutlu olarak tasarlamak gerektiğini düşünür Camus. Yazarın Sisifos mitine getirdiği bu yorum beni etkilemiştir. Ben de hepimiz gibi düşeceğini bildiğim kayamı her gün yeniden tepeye çıkarıyorum. Bu bilinç bana zamanla, sonlu olanla, hem ilacım hem belam olan geçmişle mücadelemde güç veriyor.

 

Kitabınız yayımlandıktan sonra okurlardan aldığınız geri dönüşlerde, şiirlerinizin bir "ayna" görevi görerek okurun kendi dünyasını sorgulamasına vesile olduğunu düşündünüz mü? Bir yazar olarak, şiirin bireysel ve toplumsal belleği dönüştürme gücüne inanıyor musunuz? 

 

Elbette inanıyorum. Yazarlar ve şairler yaşadıkları toplumun diğer unsurlarından farklı olarak maruz kaldıkları dayatmaları, baskıyı, yaşadıkları yabancılaşmayı, duydukları rahatsızlığı, gördükleri haksızlığı ve daha pek çok durumu, duyguyu ifade eder; oradan üretim yoluyla bir direniş, bir barikat kurarlar. Sanatsal üretim bu noktada hem kişisel hem de toplumsal anlamda sağaltıcıdır, dönüştürücüdür, etki alanı da son derece geniştir. 

 

Şiirlerinizdeki imgeler ve metaforlar, sanki bir zaman yolcusunun ruh atlasından parçalar sunuyor. Bu bağlamda, yazma pratiğiniz sırasında bir imgeyle karşılaştığınızda onun sizi yönlendirdiği patikalardan en beklenmedik olanı neydi?

 

Aslında önce ifade etmek istediğim, dert ettiğim, dile dökmeyi arzu ettiğim şey gelip buluyor beni. Daha sonra o duyguyu, durumu, izlenimi estetize etmek, imgeler yoluyla yeniden üretmek, diğer bir deyişle maddi olanı tinsel olana dönüştürmekle uğraşıyorum. Beklenmedik olanı sormuşsunuz... Ben en büyülü olanın şiir yazma anı olduğunu söylemek istiyorum. Hiç beklemediğim bir anda, o ana kadar biriken her şey, geçtiğim yollardan, kaçtığım sorunlara, bakamadığım gözlerden, özlediğim kokulara her şey dolup taşıp şiirdeki yerini buluyor. İşte o anda yaratmaya ilişkin yaşadığım korkuyu da hazzı da kaygıyı da hiçbir şeye değişmem. 


 

İpek Yıldız

8 Mart 2000 tarihinde doğdu. 2023 yılında İstanbul Medeniyet Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Aynı yıl, İstanbul 29 Mayıs Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı, Yeni Türk Edebiyatı Bilim Dalı'nda yüksek lisans eğitimine başladı. Çalışmalarını, 1970-1980 yılları arasındaki Türk romanında kadın temsilleri üzerine sürdürmektedir.    

Edebiyat

Tüm Yazılar

Öykü

Kama

Tüm Yazılar

Şiir

Tüm Yazılar