Ebru Özden ile ikinci şiir kitabı Bıktım Cehennemin İçimdeki Yerinden üzerine söyleşi
Neden, "bıktım cehennemin içimdeki yerinden", cehennem sizin için ne?
Bu, "Göç ve Şiir" adlı şiirimden bir dize. Bütün bir kitap, önümde cehennem gibi duruyor. Tüm şiirler okunup kitap kapandığında bu dize bir özet gibi dönüyor. Bu nedenle dizeyi kitap adı yapmak istedim. Cehennem ne, sorusuna gelince, bilmem; belki düşündüğümüz gibi ateş değildir de buzdur. İstediğim hayatı yaşamamaktır. Şimdiye kadar öyleydi ve ondan bıktım. Dile gelince, görünür kıldıkça kaybolur belki. Hepimizin içinde muhakkak yeri vardır. Ben onu somut olarak hissettim hep. Dokunabildim, yaşadım ve itiraf ederek yok ettim.
İlk şiirinizi yazdığınız zamanı hatırlıyor musunuz?
Hayır, kendimi bildim bileli yazıyordum herhâlde. Yazmaktan da önce duyduğum ağıtlara benzer şeyler söyleniyordum. Kendi kendime. Daha aklınızın erdiği ilk an bilirsiniz aslında şair olacaksanız. O zaman da şairsinizdir, henüz yazmamışsınızdır sadece. Bu bir mizaç diye düşünüyorum. Yazmıyorken bile dışardan bana öyle bakıyorlardı. Dedem yıldızname açar bir şeyler söylerdi sessiz sessiz. Bana çok etkileyici gelirdi. Anneannem köpeğine ağıt yakmıştı, hâlâ kulağımdadır. Kedisini ayağında sallayarak ona ninni söylerdi. Bunlar bende bir ses hassasiyeti, algı oluşturmuş olmalı. Beş yaşlarımdan beri sesin bilincindeyim. O kadar erken fark edip neden geç yayımladım diye sorsam kendime -okul dergileri ve fanzinler hariç elbette, yoksa ortaokulda başladım buna- uzun bir dönem insan içine çıkmaktan kaçındım. Yazdığımı bir dergiye göndermeyi istemedim, düşünmedim. Çok sonra Türk Dili'ne göndererek kırdım bu kilidi. İlk yazdığımı hatırlamıyorum ama ilk yayımladığım Türk Dili dergisindedir, hatırlıyorum.
Peki ilk kitabınızdaki şiirlerle ikincisi arasında nasıl bir değişim var?
Fazla değiştiğini düşünüyorum. İlk kitapta lisede yazdığım şiirler de var. O şiirler taklit şiirler diyebilirim. Çok okuduğum şairleri taklit ettim lisede. Onu yaparak aslında dize kurmayı öğrendim. İkinci kitapta da kendi sezgimle kendi dizemi kurdum. Daha benim sesim. Daha güçlü bulduğumu söyleyebilirim. İlk kitaptakilerde başkalarının kalıbına girerek yazdım, başkaları olarak. İkinci kitapta kendi hikâyelerime bir söyleyici yarattım. Dile ve şiire dair görüşlerim daha da yer edindi kendine.
İlham aldığınız şeyler var mı?
İlham, her neyse, yazma dürtüsü, bende genelde bir şiir okuduktan sonra gelir. Çok beğendiğim bir şiir okursam benim de yazasım gelir. Çoğu şiirimi bir başka şiirin etkisinde kalınca yazmışımdır. İlk dize de genelde yürürken veya uykum varken gelir. Zamanla tamamlarım.
Kitabınız olduğunu ya da şiir yazdığınızı öğrencilerinize bile söylemiyorsunuz. Bilinmeyi istemektense kendi açtığınız yolda kaybolmayı istemenizin artıları ya da eksileri neler?
Şiirimi kendim için yazıyorum. Zor bir şiir okuruyum. Çok az beğenirim. Herkesten önce kendime beğendirmek amacım. Bugün benim sevdiğim tarzda şiir yazan çok az şair var. Ne bulmak istiyorsam onu yaratmak aslında amacım. Duruma böyle bakıyor olmam, şiire çalışmamı sağlıyor. Artısı bu. Kimine göre eksidir, bilemem.
Bu kitapta kadınlık, mağduriyet değil de dünyada tek o varmış gibi yer alıyor bence. Biyografik yanı var mı? Bilerek mi böyle oluşturdunuz?
Otobiyografik yanı var. Anne ve anneanne figürü öncelikle. Şiiri ilk duyduğum iki kadın. Bunlara da yer vererek, doğurganlık, aşk, beden dili, toplumun gözünde neyse ona karşı yer vermek... Bu kadın dili, hafıza biçimi olarak var oluyor. Kendiliğinden. Bu kitapta iki erkek figür var, ithaflı şiir dışında. Biri baba diğeri âşık olunan. Ben âşık olduğum için o var. Ölüm anında baba var. Doğumda anne, ilk şiirde; ölümde baba, son şiirde. Şairin hayatıyla ilişkili olmalı zaten şiir. Ben istedim diye böyle. Şiirlerdeki kadın dili tam olarak bu.
Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.