Düşünce

BİR ÖĞÜDÜN KAZANDIRDIĞI PERSPEKTİF

   Sadık Şanlı       Ağustos 2024

BİR ÖĞÜDÜN KAZANDIRDIĞI PERSPEKTİF

 

Tarih eğitimi aldığım üniversite yıllarımda, Göktürkler, Gök Tengri'nin Çocukları kitaplarıyla meşhur Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Hoca'dan dersler almıştım. Kendileri, Türkistan coğrafyasına ve Türk tarihine olabildiğine hâkim, derslerini özellikle bu coğrafyaya ait bol malzemeyle ve farklı bir metodolojiyle işleyen kıymetli bir isimdi. Derslerinden keyif alırdım, kaçırmamaya özen gösterirdim.

 

Kendilerinden aldığımız ilk dersin ilk sınav vakti gelip çatmıştı. Öğrencileri olarak, hocamızın sınav yöntemini de merak ediyorduk elbette. Bu konuda çeşitli ipuçları elde etmek istiyor ve sorular soruyorduk. Kendileri bir gizem oluşturmadan ve oldukça açık cevaplarla merakımızı gidermişlerdi. Derslerinde öğrendiğimiz tarih bilgisinin elbette önemli olduğunu, fakat daha önemli olanın ise ‘bize' ait yorumlar olduğunu belirtmişti. Mevcut kaynaklardan hareketle tarih sahasında yeni bilginin aslında çok da üretilmediğini, bizi farklı kılacak olanın ise mevcut üzerinde farklı düşünüş biçimleri, farklı bakış açıları ile üretilecek özgün yorumlarda saklı olduğunu ifade etmişti. "Tarihçilik yorumculuktur. Yanlışlanacak olsa dahi, kendinize ait yorumu ifade etmekten çekinmeyin. Ancak bu şekilde kendiniz olabilirsiniz, özgün olabilirsiniz..." meyanında sözler söylemişti.  

 

Bu bakış açısı elbette kıymetliydi.

 

Ezber ve teferruat bilgiye sahip olmanın yüceltildiği ve mutlaklaştırıldığı, analitik zekâ ve bakış açılarının, farklı düşünme denemelerinin ve yorumun yanlış olduğu takdirde kırmızı kalemlerle çizik yediği, dahası yanlışın doğru götürdüğü, malumatfuruş yetiştirmekten bir gram öteye gidemeyen bir eğitim sisteminin ardından üniversiteye gelmiş öğrencilere ezber bozdurtan, özgüven ve cesaret aşılayan bu sözler, kıymetli olduğu kadar anlamlıydı da...

 

Taşağıl Hoca'nın sözleri, aynı zamanda henüz birkaç ay önce okuduğum ve tarihe bakışım, Murat Çulcu'nun olaylara ve olgulara yaklaşımımda önemli kırılmalara ve açılımlara neden olacak Spekülatif Marjinal Tarih Tezleri isimli kitabını hatırıma getirmişti o an. Kitabı ilk okuduğumda sarsıldığımı, tekrar tekrar okuduğumu, zihnimde bıraktığı etkiler nedeniyle ilim yolculuğumun bugününe dahi tesir ettiğini belirtmeliyim.

 

Kemal Tahir'in ‘tarihi gerçeği' romanlaştırarak; tarihi, ‘romanın gerçeğine', önemli bir yapı taşına dönüştürme çabası ve sonucu gibi veya Fernand Braudel'in tarihi kahramanların elinden alarak, kahraman merkezli tarih anlatısını bir yana bırakıp, sıradan insanı, sıradan olayları ve olguları tarihin merkezine çekip, ekonomi ve mübadele (takas) olgusu üzerinden yeni bir tarih anlatısına girip ‘20. yüzyılın en büyük tarihçisi'ne dönüşmesine kapı aralayan özgünlükleri, farklı ve çok boyutlu düşünüş biçimleri ve değerlendirme çabaları, Murat Çulcu'nun Spekülatif Marjinal Tarih Tezleri isimli kitabının da en belirgin özelliğiydi.

 

Çulcu, kaygan bir zemine sahip tarihsel olayları ve olguları ele alırken, olabildiğine sağlam bir tarih taraması ve kaynaklarla sağlam bir zemin inşa ediyor, belirleyici olanları titizlikle seçerek, tarihin azmettiricilerini dikkate sunuyor, farklı zamanlar ve coğrafyalar arasında cereyan etmiş birbirleriyle ilgisiz görünen olgular ve olaylar arasında zorlama çıkarımlar ya da komplo teorisi olarak görülemeyecek, sahici gizli bağları deşifre ve inşa ediyordu.  Örneğin; Kartaca'nın M.Ö. 146 yılında Roma İmparatorluğu tarafından yıkılması, 1071'de Malazgirt'te Türklere Anadolu'nun kapılarının tamamen açılması, İstanbul'un fethi, Avrupa'da gerçekleşen reform hareketleri, İngiltere'nin küresel güce dönüşmesi, 2003 yılında Saddamlı Irak'ın tasfiyesi gibi birbirinden farklı zamanlarda cereyan etmiş olaylar silsilesinin birbiriyle ne tür bir ilgisi olabilirdi? Ve tüm bunların Uluslararası Ticaret Oligarşisi ve Yeni Dünya Düzeni'yle... Çulcu, işte iki bin yılı aşkın süreçte farklı coğrafyalarda cereyan eden olaylar ve olgular arasındaki son derece güçlü ‘gizli bağı', komplo teorilerine savrulmadan, dolu bir tarih ve düşünce alt yapısıyla ve ustalıkla birleştirip gözler önüne seriyordu. Heyecan duymamak kaçınılmazdı.

 

Taşağıl Hoca'nın sınavında çıkan iki sorudan biri olan "Türklerin Anadolu'ya geliş süreçlerini", henüz yeni okuduğum Spekülatif Marjinal Tarih Tezleri'ni referans göstererek değerlendirmiştim. Murat Çulcu, Sultan Alparslan önderliğindeki Türklerin hedefinin aslında Anadolu olmadığı, Anadolu'ya gelmeleri ve hakîm olmalarının Bizans ve Sasani arasına sıkışmış ve can, mal, namus ve inanç güvenceleri olmayan Ermeni ve Yahudilerin ısrarlı davetleriyle oluşan ittifakla gerçekleştiğini savunuyordu. Bu gruplar, sahip oldukları finans güçlerini, Türklerin askeri ve siyasi güçleriyle birleştirerek var olmayı başarıyordu, Türklere de Anadolu'nun kapıları açılıyordu.

 

Her ne kadar ‘spekülatif' ve ‘marjinal' bir ‘tez' konumunda olsa da alt yapısı iyi oluşturulmuş bu düşünce, neresinden bakılırsa bakılsın ezber bozucu ve heyecan uyandırıcıydı. Sınavdan sonraki ilk derse geç girebilmiştim. Taşağıl Hoca bu yazıyı okursa hatırlayacaktır; kâğıdımı tüm sınıfa okutup, aslında sınavlarında neyi istediğini vurgulamış, kâğıdımı okuduğunda Murat Çulcu'nun ‘Spekülatif Marjinal Tarih Tezleri'ni alıp okumak için sabahı zor ettiğini, düşüncelerinin çok heyecan verici olduğunu söylemiş.

 

Bu yazıya başlamadan önce aslında devletler, medeniyetler kuran bir millet olan Türklerin tarihsel bir ideolojisi olup olmadığı üstüne bir sorgulamaya girişmek istiyordum. ‘Hân-ı Yağma Sistemi' üzerinden, ‘ilkel sınıfsız toplum' olgusunun dünyada en belirgin özelliklerini sunan Türk milletinin ve yaşayış tarzının bu yönüyle çok gündeme gelmediğini, tarihimize dair konuşulmadık çok fazla mesele olduğunu, millet olarak ‘dünya beşten büyüktür' diyorsak ve yeniden dünya sahnesine çıkacaksak, insanlığa ‘yeni teklif'imizin ne olacağını, ‘Hân-ı Yağma Sistemi'nin bu noktada tartışılarak ve geliştirilerek insanlığa yeni bir barış ve adalet tesis edecek iklimi doğurup doğuramayacağı üzerine zihni pratikler yapmak istiyordum.

 

Bu konu üstüne yoğunlaşmanın getirdiği zihni motivasyonum, aklıma Ahmet Taşağıl Hoca ile yaşadığımız anıyı ve tarihin yorumculuk olduğuna, yanlışlanacak dahi olsa farklı düşünüş biçimleriyle özgün olanın peşinde koşulmasına dair tavsiyesi gelince, karşı konulamaz bir yazma arzusu duydum.

 

Tarihimize dair ezber bozucu tezleri içeren bir dizi yazıyı kaleme almayı düşünüyorum. İlk konu, Türklerin tarihsel ideolojisi ve hân-ı yağma sistemi mi olur, kestiremiyorum lakin hayli spekülatif, marjinal bir takım tezlerin tam da 3. Dünya Savaşı söylentilerinin gündeme geldiği, insanlığın çıkış aradığı bir zamanda artık gündeme gelmesi gerektiğine ve geleceğine inanıyorum. Dolayısıyla; bu yazının girişinde yer verdiğim anıyla meseleye sıcak bir giriş yapmak istedim, yüksek müsaadelerinizle... 

 

Yazar'a ait Diğer Yazılar

Sadık Şanlı

Yeditepe Üniversitesi Tarih bölümünde lisansını, aynı üniversitesinin Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik bölümünde "Uluslararası Medya, Kültür ve Eğlence Yönetimi" alanında yüksek lisansını tamamladı. Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü'nde sinema alanında çeşitli doktora dersleri aldı. Hayal Perdesi Sinema Dergisi'nde çeşitli dizi değerlendirmeleri yer aldı, Nihayet dergiye ise her ay dizi değerlendirmeleri yazmayı sürdürüyor.

Sergi

Tüm Yazılar

Edebiyat

Tüm Yazılar

Öykü

Tüm Yazılar