Han Kang ve İnsanlık Durumu
2024 yılı Nobel Edebiyat Ödülü'nü Koreli yazar Han Kang kazandı. Kang, Türk okurunun yabancı olmadığı bir isim. Yazarın uluslararası çapta tanınmasını sağlayan Vejetaryen'ın yanı sıra Çocuk Geliyor, Beyaz Kitap ve Veda Etmiyorum isimli kitapları da Türkçe'de yayımlandı.
Kang'ın Nobel Ödülünü kazanması sadece edebiyatçılar arasında değil ödül konusunda bahis tutanlar için de şaşırtıcıydı. Zira bahisçiler bu sene ödülü Çinli yazar Can Xue'nin almasını bekliyordu. Dahası kendi ülkesi Kore'de bile Kang'ın aday olduğu pek duyulmamıştı. Yabancı basın, Kang'ın ödülü alması üzerine siyasetçilerden K-pop gruplarına kadar herkesin kutlama mesajı yayınladığını bildirdi. Güney Kore devlet başkanı Yoon Suk Yeol, yaptığı açıklamada Kang'ın ülkenin yakın tarihinden acı dolu bölümleri aktarmadaki başarısından söz etti.
Yeol'un bu ifadesi Kang'ın eserlerini tahlil etmek açısından önem taşıyor. Yüzyıllar boyunca Japon saldırılarına uğrayıp 1910-1945 yılları arasında doğrudan Japon İmparatorluğu'nun egemenliği altında yaşayan Kore, seksenli yıllarda -bizim yakın tarihimizi hatırlatacak biçimde- askeri diktatörlüklerin şiddetine tanıklık etti. Dahası ülke, 1949 yılından itibaren Amerika ile yakın "müttefik" oldu; Amerika Kore Savaşı'nda Güney'e destek olurken Güney Kore de Vietnam Savaşı'nda Amerika'ya askeri yardımda bulundu.
Güney Kore'nin özetlediğim tarihi, ülkeye özgü sosyopsikolojik bir halin ortaya çıkmasına neden oldu. Korece'de "han" kelimesi ile ifade edilen ve başka dillere çevrilemeyen bu ruh hali pek çok duyguyu içinde barındırıyor: Keder, baskı, yalnızlık, öcü alınamamış haksızlık, teslimiyet, yas ve pişmanlık vb. Bu duygu durumlarına yakından baktığımızda, bunların öznenin -veya toplumun- kendisinden değil ama (Japon istilası, diktatörlük baskısı, Amerikan "etkisi" gibi) dışarıdan dayatıldığını söylemek mümkün (Ana akım filmler, melodramlar veya romantik komediler dışındaki Güney Kore sinemasına aşina olanlar; filmlerdeki intikam, yas, keder, pişmanlık gibi duyguları hatırlayacaktır.). Han duygusu bireye dışarıdan dayatıldığı gibi bireyin kurtuluşa erişmesini de engelleyen bir sıkışmaya yol açıyor.
Bu bağlamda Han Kang'ın romanlarında han duygusuna rastlamak şaşırtıcı olmasa gerek. Kang'ın kahramanları da yas, pişmanlık, yalnızlık gibi duyguların tutsağı olmuş halde yaşıyorlar. Bu sıkışmışlık duygusu bireysellikle sınırlı değil. Kang, han duygusunun daha geniş çaplı olduğunu vurgulamak istercesine diktatörlüğe karşı yapılan Gwangju Ayaklanması'nı anlattığı Çocuk Geliyor isimli romanında dayanışma ve mücadelenin de bu duygudan etkilendiğini vurguluyor. Zira kitabın mücadeleye gönüllü veya gönülsüz, cesaretle veya korkakça olsun katılan bütün karakterleri pişmanlık, keder ve yas gibi duygulardan bir türlü kurtulamıyor. Diğer yandan, Kang'ın onları bu durumdan kurtarmak istediği ise şüpheli: "Fakat o günkü yüz ifadesi her zamankinden farklıydı. Açıklayamayacağım soğuk mu soğuk bir şey, ne bir teslimiyet ne bir üzüntü ne de nefret olan bir şey, uzun kirpiklerinin altından dalga dalga ama susuz akmaktaydı." (April Yayıncılık, 2019, s. 98.)
Alıntıdaki karakterin han duygusundan uzaklaştığını görüp bunun olumlu olduğunu düşünebiliriz ama metin bize söz konusu karakterin bu duygudan kurtulduktan bir süre sonra intihar ettiğini aktarıyor. Kang; dayanışma, mücadele ve ayaklanmaya dair didaktik ve duygulardan azade bir öykü anlatmaktansa dayanışma kadar pişmanlığın, mücadele kadar teslimiyetin, sevinç kadar yasın varlığını da vurguluyor. Her yaşayanın sırtına yapışmış ölülerden bahsediyor.
Dolayısıyla Kang, han duygusundan yola çıkarak insanlık durumuna dair bir söz söylüyor. Nitekim Kang'ın metinlerinin ana izleklerinden biri de insanın iyi mi yoksa kötü mü olduğu sorusu: "İnsanoğlu özünde acımasız bir varlık mıdır? Bizler sadece evrensel tecrübeleri mi yaşıyoruz? Sadece yüce bir varlık olduğumuz yanılgısıyla yaşıyoruz hepsi bu: her an bir hiç olan böcek, hayvan, irin, iltihap kümesine dönüşebilir miyiz acaba? Hakarete uğrayıp, mahvedilip öldürülmek, tarihte defalarca kez tekrarlanan bütün bunlar insanoğlunun kaçınılmaz kaderi mi acaba?" (s. 103.)
Han duygusu ile birlikte düşündüğümüzde Kang'ın insanlık durumunu siyah veya beyaz olarak anlatmadığı açık. Ancak Çocuk Geliyor'daki direniş bağlamına baktığımızda Kang'ın bütün yas, keder, teslimiyet, pişmanlık duygularına karşı insanın acımasızlığını, zayıflığını, yenilgisini anlatmasına karşı onun insanlık durumunu han duygusunun sıkışmışlığına teslim etmediğini, onu nihayetinde insanlık durumunun bir parçası olarak ifade ettiğini görüyoruz. Mücadele edenler olumsuz duygulara sahip olsa da kendilerini "yüce ve değerli varlıklar" olarak görmek istiyor (s. 119.) Kaçtıkları, yeterli mücadele ettiklerini düşünmedikleri halde kendilerine kurşun sıkan, onlara işkence eden zalimlerden farklı olduklarını biliyorlar: !Demem o ki ağabey, bizler kırılarak bir ruha sahip olduğumuz gösteriyoruz değil mi? Gerçek camdan yapılmış insanlar olduğumuzu ispatladık." (s. 100, italikler orijinal metinde.)
Alıntıda yenilgi yerine kullanılan kırılganlık han duygusuna atıf yapıyor yapmasına ama Kang nihayetinde olumsuz görünen bu duyguyu insanlık durumunun bir parçası olarak yansıtıyor; onların kırılsalar da dahası kırıldıkları için insan olduklarının altını çiziyor.
Kang'ın bütün bu tartışmaları mücadele safındaki insanlar üzerinden yaptığını hatırlatmakta fayda var. Zulme neden olanlar bu tartışmanın dışında tutuluyor. Kang hata da yapsalar, han duygusuna da kapılsalar insanlar için mücadele, direniş ve dayanışmanın -sorunları toptan çözmese de- gerekli olduğunu söylüyor. Bu noktada ise iyiyi kötüden ayırmak üzere vicdan kavramını devreye sokuyor. Kuşkusuz saf ve naif bir edim olarak değil; aksine kişiyi keder, öç, pişmanlık duygularında boğacak kadar "korkunç" bir şey olarak: "Askerlerin bizden kat kat güçlü olduklarını bilmiyor değildim. Ancak garip olan, onlarınkinden daha güçlü bir şey beni etkisi altında almıştı.
Vicdan.
Kesinlikle vicdan.
Dünyadaki en korkunç şey odur." (s. 88.)
Yazar'a ait Diğer Yazılar
Celil Civan
1978 yılında Almanya'da doğdu. 1995 yılından beri çeşitli dergilerde öyküleri, sinema ve edebiyat eleştirileri yayımlanmaktadır. 2011-2018 yılları arasında Hayal Perdesi Sinema Dergisi'nin genel yayın yönetmenliğini yaptı. 2020 yılında ilk romanı Başkan Mao'nun Gizli Hazinesi yayımlandı. Richard Falk'tan Kamusal Entelektüel'i, Philip Cunliffe'den Yeni Yirmi Yıl Krizi'ni, Raymond Aron'un Hatıralar'ını (Lütfi Fevzi Topaçoğlu ile birlikte), Robert D. Kaplan'dan Trajik Akıl'ı çevirdi. Halen editörlük ve çevirmenlik yapmaktadır.