Sanat

Çağdaş Sanat Denen Batıl İnanç

   Alper Çeker       Mart 2025

Çağdaş Sanat Denen Batıl İnanç

Yıllar önce Kadıköy'de bir kadınla tanıştım. Bana ressam olduğunu söyledi. Resmimi yapmayı teklif etti. Birkaç dakika poz verdim. Sonra yaptığı resme baktım, "Bu bana hiç benzemiyor." dedim. "Özelliği bu." diye yanıtladı.  

Pablo Picasso'nun "Guernica" adlı tablosuna baktığımızda İspanya iç savaşından bir sahne görmemizin tek nedeni, ressamın bizi önceden buna şartlandırmış olmasıdır. Eğer yarın öbür gün Picasso'ya ait bir defterde resmin gerçek adının "Monte-Carlo" olduğuna dair bir not ortaya çıkarsa, hepimiz bu resmin karşısına geçip, onda kaybetmiş kumarbazların dramını göreceğiz. 

Çağdaş sanat hakkındaki görüşler, tıpkı iktisat teorileri gibi birer batıl inançtır. Bu batıl inançların başında, çağdaş sanatçıların burjuva estetiğine karşı Marksist bir tavır ortaya koymak için biçimi bozdukları safsatası gelir. Örneğin Picasso'nun kübizmi, Afrika maskelerinin etkisiyle ortaya çıktı. İnsan figürünü asıl soyutlayanlar, Afrikalı sanatçılardı. Picasso bu sanatla, koleksiyoncu ve yazar Gertrude Stein'ın evinde tanıştı.

Petra şehrinin sakinleri olan Nabatiler de Yunan ve Roma sanatını iyi bildikleri ve bunu cephe mimarisinde ustalıkla uyguladıkları halde, tanrılarını geometrik biçimlerle tasvir ediyorlardı. Hatta geometrik Küfi yazı bile ilk kez Nabatiler tarafından kullanılmıştır. Yani İslam sanatındaki geometrik Arabesk motifler suret yasağı yüzünden ortaya çıkmadı, tarzın kökenleri İslam'dan önceye gider. Hatta Kur'an'da suret yasağı yoktur. Selçuklu çinilerinde son derece gerçekçi insan tasvirleri vardır. Bir Selçuklu başyapıtı olan Divriği Ulu Camisinin cephesindeki insan sureti kabartmalarının yok edilmesi, bir 19. yüzyıl bağnazlığıdır.

Resim tarihindeki en devrimci yeniliklerden biri şüphesiz perspektifin icadıdır. Perspektif kullanan Rönesans ressamları, burjuva ailelerin hamiliğinde çalışıyordu. Düşük ücretler karşılığında çok çalıştıkları biliniyor ama hamilerine karşı bir düşmanlık beslediklerine, aralarında Avesta'dakine benzer bir ortakçı ideolojinin yayıldığına dair hiçbir kanıt yok. 

Sanatçılar ve edebiyatçılar kendilerine kadarki alışılagelmiş biçimi bozarlar, dile muhalefet ederler çünkü ancak bu sayede sanat ya da edebiyat tarihine eklenebilirler. Alışkanlık, otomatikleşmeyi getirir ve fark edilmeyi önler. Bu yüzden kırılması gerekmektedir. 20. yüzyılda sanatın ve edebiyatın hemen hemen bütün dallarında alışılagelmiş biçime en büyük darbeyi indiren İtalyan Fütüristleri, Faşist'ti. Rus Fütüristleri'nin hepsinin birbirinden farklı dünya görüşü vardı. Aralarındaki tek Marksist V.V. Mayakovski'ydi, o da rejimi sorgulamaya başlayınca tasfiye edildi (resmi evraka göre intihar etti). 

Pablo Picasso'nun kübik resimleri dünyanın önde gelen sanat galerilerinde, Afrikalı sanatçıların maskeleri ise etnografya müzelerinde sergileniyor. Bu müzeler arasındaki Trocadero, Picasso'nun uğrak yerlerindendi. "Ah ki oğlumun emeğini eline verdiler" yani çağdaşlık, ikiyüzlü bir tavırdır. Aynı şeyi biri yapınca ilkellik, diğeri yapınca modernlik olur. Bu ikiyüzlülüğü meşrulaştırmak için her zaman ideolojiyi devreye sokarız. Bu fakir gibi cahillerin anlayamayacağı derinlikte, süslü cümleler kurarız. Üzerindeki süslerden, kendisinin görünmediği cümleler. Teorilerin üstümüzde büyü etkisi yaratmaları için, din dili gibi anlamadığımız bir dilde yazılmış olmaları gerekir. Eleştirmenler, onları anlamadığımız sürece ruhban sınıfı niteliğini sürdürebilir. Eğer onların cümlelerini anlayabilseydik, gece tanıştığımız kadını sabah makyajsız (ve de ayık kafayla) görmenin hayal kırıklığını yaşardık.    

"Aldırma 128!". İnanma eleştirmenlere ve vaizlere! Sana kürsüden seslenen hiç kimseyi dinleme! Kızıl dudaklar değip mürekkebini dağıtmamışsa, o yazıyı okuma! Salvador Dali "Belleğin Sebatı" adlı resminde tabağındaki erimiş peynirden, Kafka da Dava adlı romanında Hz. İbrahim kıssasından esinlenmişti. Bir daha tabiattan tahtaya kalkmamak için, tahtaları kaldırıyoruz 128.  

Çağdaş sanat eleştirmenlerinin günümüzdeki bağnazlığı, eşref saati belirlemek için yıldızlara bakan geçmişin müneccimlerine benziyor.  Gerçek, yıldızlar gibi yukarıda değil elimizin uzanabildiği alt raflarda duruyor. Üst raflardakiler, Andy Warhol'un yüksek sanat ürünü konserve kutuları. O kutulara bizim elimiz de aklımız da ermez.

 

Yazar'a ait Diğer Yazılar

Alper Çeker

Alper Çeker 1972 yılında İstanbul'da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Osmanlıca'dan çeviriyazı ve sadeleştirmeler, Rusça ve İngilizce'den çeviriler yaptı. Telif eserleri arasında Gece Şehre Dedi ki, Reziller, Kurt Cobain ve Seatle Olayı, Devrana Girip Seyran Edelim ve Kan Kardeşi Tarantino vardır.

Öykü

Kama

Tüm Yazılar

Şiir

Tüm Yazılar

Müzik

Tüm Yazılar