Amerika Bir Ülke Değildir, Yalnızca Bir İştir
Rahmetli babama Demokrat Parti'yi neden seçtiklerini sormuştum, bana "Canını seven oyunu Menderes'e verdi." demişti. Bu kadar keskin bir yanıt beklemiyordum, şaşkınlığımı görünce "Jandarma komutanı kahveye girdiğinde biri ayağa kalkmayacak ya da sürüsünü satan biri karakola koyun kesmeyecek olursa, onu dayaktan öldürürlerdi." açıklamasını yapmıştı. Marmara depremi sonrasında; hatırladığım kadarıyla İtalyan Büyükelçisi , kendisine eşlik eden valiyle birlikte Sakarya'da depremzede bir ailenin çadırına girdi, içerideki kadına neye ihtiyacı olduğunu sordu, kadın da gereksinimlerini söyledi. Heyet çadırdan çıktı fakat vali geri döndü ve kadına, İtalyan Büyükelçisine ihtiyaçlarını söylediği için çok ağır hakaretler etti. Olması gereken, kadının milletin ihtiyaçlarını karşılamadığı için valiye hakaret etmesiydi ama tersi oldu. Bu alışkanlık Tek Parti döneminden geliyor. Ankara valisi Nevzat Tandoğan, kimsenin göz zevkini bozmamaları için Ankaralı köylülerin şehir merkezine girmesini yasaklamıştı. Bu yasağın mağdurlarından biri de Aşık Veysel'dir. Arkadaşıyla saz teli almak için Ankara'da çarşıya indiğinde polis tarafından çıkarılmış, dilenci olmadığını söylediği halde kendisine izin verilmemiştir. Benim kuşağım da salgın sırasında denetime çıkan valinin kendisini tanımayan esnafa ceza yazmasını, kendisi içeri girince ayağa kalkmayan vatandaşa kaymakamın "arka ayaklarını düzelt" diyerek hayvan benzetmesi yapmasını gördü. Vaktiyle çocuğumla ilgili olarak İstanbul'un Esenyurt ilçe milli eğitim müdürlüğünü aramıştım. Santrale bakan memur beni ilgili kişiye aktaracağını ama şahsın bugüne kadar kimsenin telefonuna çıkmadığını söyledi. Dediği gibi de oldu, kimse telefonu açmadı. Buna karşılık emniyet şeridinden çakarlı makam arabasıyla giderken, kendisini durduran trafik polisine hakaret eden ve bir telefonla onu sürdüren milli eğitim müdürünü akşam haberlerinde hepimiz seyrettik. Bürokrasinin bu kibri, barda istek şarkısını çalmayan şarkıcıyı öldüren müfettişler haberini okumamıza kadar vardı.
Haber kanallarında, ABD ve Türkiye arasındaki bütün ihtilaflarda ülkemizin haksız ve hatalı olduğunu söyleyen bir ekip var. Bunlar Selin Nasi ve Prof. Dr. Sait Yılmaz gibi gazeteci, emekli asker, akademisyen, düşünce kuruluşu başkanı vb. meslek gruplarına ait kimseler. Türkiye'nin ABD'ye ihanet ettiğini, güvenilir bir müttefik olmadığını, Amerikan çıkarlarını kendi çıkarlarının üzerinde tutarak ona yanaşmanın bizim için tek kurtuluş olduğunu iddia ediyorlar. Buna gerekçe olarak da Amerika'nın en yüksek insani değerlere sahip, demokrat bir ülke olmasını gösteriyorlar. Eğer bu ekibin amacı Türkiye'de Amerikancı bir kamuoyu oluşturmaksa boşuna uğraşıyorlar çünkü bu yaşıma kadar benden başka haber kanalı seyreden birini tanımadım. Gelelim demokrat Amerika'ya... Killing Them Softly (2012) filmi, Amerika Birleşik Devletlerinde 2008 yılında ortaya çıkan ekonomik krizin ve seçimlerin arka fonda yer aldığı bir mafya hikâyesidir. Filmin kapanış sahnesinde Jackie (Brad Pitt), televizyonda seçim nutuğu atan Obama'yı göstererek yanındaki mafiosoya (Richard Jenkins) şöyle der: "Bu adam bana bir cemiyette yaşadığımızı mı söylemek istiyor? Beni güldürmeyin. Ben Amerika'da yaşıyorum ve Amerika'da kendi başınasındır. Amerika bir ülke değildir, yalnızca bir iştir. Şimdi bana lanet ödemeni yap." Özgüven; cahillik ve zekâ geriliği ile doğru orantılıdır. Bütün cahiller dünyanın en bilgili, aptallar da dünyanın en zeki insanlarıdır. Siyasetçi profilinin diğer insanlardan en belirgin farkı, özgüven yüksekliğidir. Özgüven entelektüellerde neredeyse yoktur; bu nedenle entelektüeller siyasete girmez, çocuk yapmaz vs. Andy Borowitz; Profiles in Ignorence adlı kitabında ABD başkanlarının ve kongre üyelerinin gaflarından örnekler vererek, bu ülkede siyasetin giderek daha aptallaştığını yazıyor. Türkiye'yi küçük Amerika yapmak hayali ilk kez 1949 yılında CHP'li bakan Nihat Erim tarafından dile getirildi. Aynı günlerde Milli Şefin manevi şahsiyetine hakaretten yargılanan Mehmet Ali Aybar'ın müdafaalarında, II. Dünya Savaşından hemen sonra ABD'nin Türkiye'nin en stratejik kurumlarını ele geçirdiğini okuyoruz. Gerçekten de takip eden yıllarda başbakanlarımız Türkiye'den kalkan casus uçakları, ülkemizdeki nükleer füzeleri ya da ordumuzda kurulan ve suikastlar yapan özel birimleri basından öğrendiler. Sınai ve iktisadi gelişmişlikte küçük Amerika olamadık ama siyaset kurumumuz başkanlık sistemine de geçerek başarılı bir biçimde bu hedefe ulaştı. Türkiye bir ülke olmaktan çıktı ve bir iş haline geldi.
Vietnam yenilgisinden sonra ABD bürokrasisi, siyasetin oyun alanını daralttı. Siviller, dış politika ve askeri konular hakkında bürokrasi ne derse onu yapmaya başladılar. İç politikayla ilgili olarak da adına "lobicilik faaliyeti" denen rüşvet karşılığında oy kullanmaya başladılar. Örneğin Donald Trump, başkanlığı sırasında orduya Suriye'den çekilmesini emretti ama daha sonra askerlerin emri dinlemediği ortaya çıktı. Bu, aşırı merkeziyetçi yönetimlere ait bir sistem sorunudur. Merkezden yönetmenin başlıca sakıncası, bürokrasi ve kırtasiyecilik yaratmasıdır. Bürokrasi zamanla toplumdan uzaklaşır, kendisini toplumun hatta siyasetin üzerinde görmeye başlar ve işler, istek şarkısını çalmayan şarkıcıyı öldürmeye yani bir cinnete kadar varabilir.
1930'larda ateş çemberinden geçen Türkiye'de Tek Parti yönetimi günahları ve sevaplarıyla bir zorunluluktu ama 1940'larda bu bir şımarıklık halini aldı. 1946 seçimlerinde yapılan hile beraberinde Amerikan müdahalesini getirdi ve 1950 yılındaki ilk özgür seçimde iktidar değişti. Günümüzde, başkanlık sistemini gerektiren koşullar var mı tartışılır ama bu katı merkeziyetçi yönetimin Tek Parti dönemine ait alışkanlıkların hortlamasına neden olduğu ortada.
Yazar'a ait Diğer Yazılar
Alper Çeker
Alper Çeker 1972 yılında İstanbul'da doğdu. Kadıköy Anadolu Lisesini ve İstanbul Üniversitesi Rus Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. Osmanlıca'dan çeviriyazı ve sadeleştirmeler, Rusça ve İngilizce'den çeviriler yaptı. Telif eserleri arasında Gece Şehre Dedi ki, Reziller, Kurt Cobain ve Seatle Olayı, Devrana Girip Seyran Edelim ve Kan Kardeşi Tarantino vardır.